Haberler:

Zamanının büyük çoğunluğunu internette geçiren ve forumumuzla yeterince ilgilenebilecek moderatörler alınacaktır.

Ana Menü

Çağdaş Türk Edebiyatının Kadın Şairlerinden 9 Şiirle 9 Kadın Şâir

Başlatan sinemka, 30 Nisan , 2017, 17:28:14

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

sinemka



Şiir; hepimizin sevdiği, ruhumuzun ilacı, duygularımızın sesi... Kim sevmez ki şiir okumayı, bazen de bir iki satır da olsa içindekileri kağıda dökmeyi. Nedendir bilinmez ama yüzyıllardır erkekler sahiplenmiştir genellikle şiir yazmayı, duygularını dizelere dökmeyi. Erkekler yazmış dedik; ama kadınlar da hep ilham kaynağı olmuş, şiirlerin yazılmasına vesile olmuş. Kimi zaman aşkların, kimi zaman öfkelerin, kimi zaman da yalvarış ya da haykırışların kaynağı olmuş şiir.

Ya kadınlar? Elbet erkekler kadar olmasa da onlar da dökmüşler içlerini dizelere, şiirler yazmışlar. İşte biz de yazdıklarıyla yüreklerimize dokunan, Çağdaş Türk Edebiyatının kadın şairlerinden 9 şâir ve şiirleri:



Gülten Akın (1933 - )


Türk şiirinin yaşayan en büyük isimlerinden Gülten Akın, 1955 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İlk şiiri 1951 yılında yayımlandı. Türk şiirine yaptığı katkılar birçok kez ödüllendirildi. "Büyü Yavrum", "Deli Kızın Türküsü" gibi şiirleri bestelendi.




İlkyazAh, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
"Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
-Evet efendim-
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimiz iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz.





Nilgün Marmara (1958 - 1987)


Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu Nilgün Marmara Sylvia Plath'ın şiirini ve intiharını ele alan bir tez çalışması gerçekleştirdi. Bir çok şâirle arkadaşlık kurdu. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. 29 yaşında intihar ederek yaşamına son verdi...




Kuğu EzgisiKuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!





Birhan Keskin (1963 - )



1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nü bitiren Birhan Keskin, ilk şiirini 1984 yılında yayımladı. "Ba" isimli kitabı ile Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazandı.




İzacıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.






Didem Madak (1970 - 2011)


Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren Didem Madak, çeşitli dergilerde şiirler yayımladı. Kansere yenik düşerek erken ayrıldı aramızdan...



Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! "Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak"
Pippi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
"Gün akşam oldu" diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
"Sofi'nin tercihini" seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.



Lale Müldür (1956 - )


"Liseyi Robert Kolej'de bitirdi. Şiir bursu alarak İtalya'ya Floransa'ya gitti. Türkiye'ye dönüşünde birer yıl Orta Doğu Teknik Ünv. Elektronik ve Ekonomi bölümlerine devam etti. 1977'de İngiltere'ye giderek Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden lisansını, Essex Üniversitesi Edebiyat Sosyolojisi Bölümü'nden master derecesini aldı." 



Çeşitli dergilerde şiirleri ve yazıları yayımlandı. Bazı şiirleri bestelendi. "Destina"da bunlardan biri...DestinaDün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana






Melisa Gürpınar (1941 - 2014)


İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde öğrenim gördü. Öğrenimini İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde sürdürdü. Bir süre, dönemin amatör ve profesyonel tiyatro oluşumlarında, oyuncu ve yönetmen olarak yer aldı.



1964 yılında konservatuardan mezun olduktan sonra tiyatro öğrenimine 1965-1967 yılları arasında Londra'da devam etti. Yazı ve şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Halil Karagöz Şiir Ödülü'nü kazandı. Gece Yarısı Notları ben ondört yaşımdaydım ilk şiirlerimi yazdığımda ve ilk aşık olduğumda bisiklete binen bir oğlana ama ondört yaşında hiç aşk şiiri yazmamış olmamı aşkı anlamadan hiç konuşmayan bir sağduyuya mı bağlamalı...sonra okulda bir ablaya aşık olacaktım
sonra saçları oluklu mukavva gibi dalgalı yaşlı bir memura
sonra -inanmaycaksın belki- sinemada yer gösteren bir
adama
sonra bir kaleciye
hey tanrım sonra bir deniz subayının ellerine
bir lise öğrencisinin uzun kiprikli gözlerine
ve gözlüklü bir keman öğretmenine
artık aşkı bir mirasyedi gibi harcayacaktım
hiç inanmadan duygu kaynağının bir gün kuruyacağına
ve kimbilir kaç yaşımda olacaktım
aşkın
ancak bedensel bir bütünleşme söz konusu olduğunda
onu gözelleştiren bir çaba olduğunu
şöyle bir düşünmeğe başladığımda
girişilmesi güç ve zorlu bir çaba olduğunu onun da
sen bir ozan kızısın
çok büyük tarihi aşklardan
ve sabun köpüğü gibi çocukluk günlerinden yaratılmadın
dünyanın bütün acılarını kollarında uyutan bir kadınsa
senin anan
artık kimselere aşık olamaz
olsa da can eriği yemiş gibi olur ancak....
ben onsekiz yaşında da hiç olmadım
kayak yaptığımı anımsamıyorum
yüzme havuzuna girdiğimi ve berbere gittiğimi de
dünyanın doğusuna doğru ilerledikçe
çoğalır hiçbir yaşa gelmeden ölenler
ve neden öldüğünü bilmeden ölenler yemen'de
altmış yaşında da olamaz kimse
kırkbeş yaşında da tam tamına
ben artık neyi yazıyorsam
onu yazdığım yaşta duracağım
karar verdim yalnız oralarda yaşayacağım
sen bir ozan kızısın
durmadan yaşlanan
ve ağlamaktan başka silahı olmayan
bir kadının değil
hırçın bir hesap uzmanı da değil vergi dairesinde
çok güler yüzlü bir bayan banka şefi de değil senin anan
devetabanlarıyla dolu bir odada müşteri ağırlayan
sapho'yu tanımamış olabilirim nazım hikmet'i
bir ozanım ama
ne faulkner'ı ne nietszche'yi saymakla biter mi
tanımamış olabilirim sözün gelişi
yunus emre gibi dağ başında kimseyi
atlı karınca mı keten helvası mı kiralık sandal mı
aksak timur ya da taptuk emre'mi diye sorabilirim
bunların anlamı
hiçbir okulu bitirmedim
hiçbir dili sevmedim ana dilimden başka
ben biraz çerkezim biraz arnavut biraz giritli
kendi esintilerimle başbaşa kalınca bazen tanımıyorum hiç
kimseleri
bilirim üzümü şarabı ve sirkeyi
-birbirinden elde edilen acı ve tatlı herşeyi-
reçellik incirlerin üstündeki kahverengi çilleri
kuzu etiyle rezene otu pişirmeği
dedemin biri beşyüz yıldanberi ıstanbul'da yaşarmış
söylentilere bakılırsa
ben gidip onu da görmedim
tanımak da istemiyorum aslında 'sülalemi'
hiç kitapda okumadım -var mı ötesi-.....






Sennur Sezer (1943 - )


İstanbul Kız Lisesi'nden ayrılan şâir çeşitli yayınevi,dergi ve gazetelerde redaktör ve metin yazarı olarak çalıştı. Birçok eser verdi. Başta Yunus Nadi Şiir Ödülü ve PEN Şiir Ödülü olmak üzere önemli edebiyat ödülleri kazandı.   



Başkalarının Eskilerini Giyenin Şarkısı Satın alınmış düşleri, bıkıp fırlattığınızda
Ardınıza bakmayın
Oradayım.
Ayışığında bir öpüşme düşü,
Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli
Ve yenilenen balayı, dantel askılı
Yaramaz işime... ben üşüyorum.
Sıcacık bir şey gereken
Düşlerime.
Yarım bırakılmış çorba,
Geri çevrilmiş biftek ve "ihanet" yabancı bana
İnce topukları yaz takunyalarınızın
Bana kalın, yıkanmaya dayanıklı
Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek
Rengi de, rengi de olmalı elbet
Yıpranmışlığımı örten.
Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren
Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz
Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda.
Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu.
Bir korkuyu tanırsınız yalnız
Yaşlanmak ve bırakılmak.
Bende çeşidi var,
Ama bitişmiyor sizinkilerle,
Sevgiden doğuyor çoğu.
Paramın yettiği bu tezgahta
Satılan eskileriniz
Ellerim değdikçe soluk alıyor
Eskiyen siz misiniz?



Arife Kalender (1954 - )






İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Almanca Bölümü'nü bitirdi. İlk şiirleri Malatya'daki dergilerde yayımlandı. Kendi şiirlerinin yanı sıra şiir çevirileri ve incelemeleri de gerçekleştirdi. 
Deli Bal  'Mecnun söğüt leylanın toprağında yetişir'
                                                                     Şeyh Galip


bir leylaydım, bin ademden
nice mecnun yarattım
ecel bendim, iksir bendim, huri ben
merak arkadaşım, ateş ruhuma bela
göze candım, köre mana
gizlendiğim tenhalarım buldular
asi hayvanlarım evcil odalarda
tufanlarımdan habersiz uyudular
söktüm mührü kapıdan, vesikalıyım
güle kar'ı sordum, mevsime yalan
zakkumdan öz topladım
süt içtim sütleğen damarından
şaşkın gezdim, can kanattım sabaha
çekildi sis, hükümsüzdür fermanlar
yüksek uçtum, densiz durdum, deliyim
güzel çirkine döndü, aklarım kirli beyaz
peteğimi zemheri ıslığıyla doldurdum
kobra çiçeğine kondum, lalesine kumların
kuş baskınlarından, ayı pençesinden kurtuldum
balın zehrini bilemeden, şerbetini tattılar
an idim, ağuları şeker ile yoğurdum
zerresinden şifa bulur, yine derde düşerler
ay yenisi gecelerde iniltiler duyulur
sözden imdat bekledim. uslu yaklaştım gize
dil ile sırladım peteğimi, sırra sorular sordum
şiirin şerri aşkın koynunda yatar
bir leylaydım, bin ademden
nice mecnun yarattım
deli bal, deli bal
baldan derman
deliden cinnet umulur




Gülseli İnal (1947 - )







İstanbul'da 1947 yılında dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Felsefe-Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi. İlk şiiri 1981 yılında Yazko Edebiyat dergisinde yayımlandı. Bir Şey Var Benden ÖteBir şey var benden öte incimsi düzlüğünde denizin
biri dans ediyor
tutkun ve savruk
başını arkaya atışındaki soyluluk
tanrı bakışı bu
soysuz köhne
kör lalelerle, gecenin diplerine yapışan
bitiren
yeni bulunmuş maden
tıkanıyor kıyılar köpüklü dalgalarla
ona uçmak istediğimi söyleyin
kutsal varlıklara karşı
ayaklanacağımı da
sonsuz yüz değiştirimi ben
bir öncesinde tarihin
yeniden doğmak istediğimi
ne kılıklara geleceğimi
gündüz pencerelerine
ne otlar dikeceğimi bu ölümcül bahçelere
ne zehirli otlarla sevişeceğimi yeniden.


Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun,yaprakları yine de yere düşer...

sinemka

Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun,yaprakları yine de yere düşer...